Havanın
yavaş yavaş daha geç kararmaya başladığı, kışın kasvetini atmaya başladığımız ilkbaharın
müjdecisi Mart ayı, benim adına uzun süredir ötelenmiş bir buluşmaya da ev
sahipliği yapacaktı. Normalde 8 Aralık 2018 tarihinde bir başka yerde
düzenlenecek olan Alpay konseri, etkinlik günü iptal edildi ve bu buluşma için
ikinci bir fırsat aramaya başladım. O fırsat ise çok geçmeden ayağıma geldi: 22
Mart 2019 Cuma günü mesai çıkışında sevgili nişanlım Merve ile birlikte Alpay’ın
50. sanat yılını kutlayacağı ve muhteşem olacağını tahmin ettiğimiz konseri
için Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde yerimizi aldık.
Davulda
Whisky’nin davulcusu Alpay Şalt, flütte ve geri vokalde Doğan Kospançalı (2016
Tanju Okan Müzik Yarışması birincisi), klarnette Emre Kaya, klavyede Evren
Kalaycıoğlu ve vokallerde Ayla Ünlü ve Gözde Ural (2003 Altın Güvercin Müzik
Yarışması ikincisi) gibi birçok önemli ismin orkestrada yer aldığı gece 1962 senesinden
bir Tony Dallara klasiği Norma Mia ile başladı.
Daha
sonra acıklı iki aşk hikayesini farklı dillerde dinledik: Sensiz Saadet Neymiş
ve Historia De Un Amor. Historia De Un Amor’u “Benim Bütün Dualarım Seninle”
olarak Türkçe sözlerle tanısak da Carlos Eleta Almaran tarafından yazılan
şarkı, Almaran’ın eşini erken yaşta kaybeden kardeşine adadığı hüznü
barındırıyor. Hüzün dalgası bir sonraki şarkıda “Neredesin Sen?” ile Neşet
Ertaş anılarak devam etti. Tom Jones efsanesi “Delilah” hepimizi hareketlendirirken,
gecenin ilk Alpay şarkısı “Gözlerin”in sıcak melodisine tüm salon alkışlarla
eşlik etti ve bu harika dakikaların ardından Ayla Ünlü, İspanyolca bir solo
performansın ardından 2010 yılında Funda Arar ve Alpay düeti olarak
dinlediğimiz “Yanarım” şarkısını ustasıyla birlikte seslendirdi. Alpay’ın 30
sene önce bu ay aramızdan ayrılan söz yazarı Fecri Ebcioğlu’nu uğurlamak için
trenle Ankara’dan İstanbul’a gelirken sözlerini yazdığı “Yanımda Kal” ile üzülüp, 60
yılı deviren bir efsane şarkı “Volare” ile tebessümleri geri aldık. Gözde
Ural’ın “Je T’Aime” (Lara Fabian) performansının ardından, Işın Karaca ve Alpay
düeti olarak bildiğimiz “Sessiz Kalma” bu sefer Gözde Ural ve Alpay düeti
olarak karşımıza geldi. Coşkunun dört şarkılık (Fabrika Kızı, El Porompompero,
Aynalı Kemer ve Artık Sevmeyeceğim) bir potpuri ile tavana çıktığı dakikalar,
Alpay’ın flamenko tap dansı ve Melek Yel’in muhteşem dans performansı ile
Madrid gecelerine yol aldığımız “Madridli Maria” ile devam ederek bizi konserin
ilk yarısının sonuna getirdi.
Ara
Dinkjian’ın bestesi “Picture” üzerine usta yorumcunun yazdığı Türkçe sözlerle
dinlediğimiz “Dağların Arkasında Yar” ikinci yarının ilk şarkısı olarak
kayıtlara geçti, “Allah’ım Yeter” ve “Ola Se Thimizoun/Olmasa Mektubun” ile
konser devam ederken dördüncü şarkıda bambaşka duygularla buluştuk: 68 kuşağına
hediye edilmiş ama 2013 Gezi Parkı protestolarında hayatını kaybeden tüm
gençler için Alpay’ın o dönemde de hatırlattığı “Ellerinde Güllerle” ile
başımızı öne eğdik, dünya ve kara toprak adına utanarak. Daha sonra Attila
İlhan’ın unutulmaz şiiri “Aysel Git Başımdan” eşliğinde salonda adeta çıt
çıkartmayan bir bale gösterisine tanık olduk, bir başka Alpay klasiği “Git” ise
hemen ardından kulaklarımıza geldi, peşinden “Aşkın Da Yalan” ile birlikte.
“Jamaica Farewell”, “Banana Boat Song” ve “O Gemide Ah Ben De Olsaydım”
potpurisi bizi Karayipler’de dalgalara teslim ederken, “Usti Usti Baba” ile
Balkanlar üzerinden yurda geri dönüş yaptık, çünkü kapıda bizi “Ayrılık
Rüzgarı” bekliyordu. Sonrasında, Alpay denilince akla gelen belki de ilk iki
şarkı olan “Eylül’de Gel” ve “Hayalimdeki Resim” tüm salonla birlikte
söylenirken bu şarkıların bitiminde konser salonunun tüm ışıkları yandı ve usta
yorumcu seyircilerin arasında dolaşarak büyük bir sevgi seli ve kucaklaşmalar
eşliğinde “Kadınım”, “Hasret”, “Öyle Sarhoş Olsam Ki”, “Deniz ve Mehtap”, “Atlı
Karınca” ve “Boşvermişim Dünyaya” klasiklerini arka arkaya seslendirip sahneye
geri döndü.
Yazımın
paragraflardır değinmediğim başlığı ise usta yorumcunun 1991 tarihinde
seslendirdiği ve çok sevdiğim bir Bora Ayanoğlu şarkısının ismi: “yaş olgunluk
yaşı / kara sevdalara veda mı ettik ne / rüzgar mı attı durgun sulara / benden
mi geçti yoksa aşk zamanı” dese de bu şarkıyı ilk dinlediğimiz tarihten 28 sene
sonra görüyoruz ki Alpay’ın müziği aşkla hissedip yaşatma zamanı hiç
geçmeyecek. Konser başlarken “benim size keyifli bir akşam yaşatma sorumluluğum
var, sizlerin de keyifli bir akşam yaşama sorumluluğunuz var” diyerek nazikçe
hatırlattığı karşılıklı sorumluluklarımızı yerine getirmiş olmanın huzuruyla bu
muhteşem gece, tekrarlanan “Eylül’de Gel” performansıyla son buldu.
Elinde,
Alpay’ın 2004 yılında yayımladığı otobiyografi kitabı “Eylül’de Gel” ile
konsere gelmiş ve yaşının benden büyük olmadığını tahmin ettiğim birisini
görmenin mutluluğunu yaşadım yaşamasına ama birçok ülkeye, birçok kültüre ve
birçok sanata selam verdiğimiz bu muhteşem akşamdan sonra bu soruyla evin
yolunu tuttum: şarkılar bozulduğu için mi duygular bozuldu yoksa duygular
bozulduğu için mi efsane konserlerde şarkıların yaş ortalaması yüksek çıkıyor?
(Not: Bu yazı 24/03/2019 tarihi itibariyle hukuki koruma
altına alınmıştır, sahibinden izinsiz alıntı yapılması ve kullanılması telif
hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilecektir.)