3 Kasım 2019 Pazar

MÜZİK VE TARİH: EDİP AKBAYRAM


Bir ve hatta iki kuşak önce hayatımıza girmiş müzisyenlerin defalarca tekrarlansa dahi hınca hınç dolu konserlerinden bir tanesinin daha yakınımızda, Bostancı Gösteri Merkezi’nde yapılacağını öğrendikten sonra, eşim Merve’yle birlikte biletlerimizi alıp 2 Kasım 2019 Cumartesi akşamı saat 21:00’de başlayacak Edip Akbayram konseri için konser alanına gecikmeden gittik.

Konser, dinleyen herkesi yakalayacak kadar hızlı bir şekilde, Sandıkçı Şükrü’nün acı biten hikayesini anlatan anonim bir şarkı olan ve Edip Akbayram’ın sesinden ilk kez 1979 senesinde duyduğumuz Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz ile başladı. Şarkı büyük alkışlarla tamamlandıktan sonra 20 aylık minik Lavin dedesine çiçek vermek için sahneye çıktı ve sonrasında Edip Akbayram kendisini ilgili yerlere gerekli göndermeleri yapacak şekilde, kısa bir tabirle tanıttı: “50 yıldır sahne alan, 20 aylık torun sahibi bir sanatçı müsveddesiyim.”. Ardından da hepimizi tebessüm ettirecek sözlerle gönüllerimizi okşadı: “dedeler ve nineler çok iyi anlar, Lavin’in gelişi bize bu yaştan sonra aşkı hatırlattı.”. İkinci şarkı, 1982 senesinde tanıştığımız Hasretinle Yandı Gönlüm (söz ve müzik: Yalçın Tura) idi, bu şarkının bitiminden sonra sahnede sürpriz bir evlilik teklifine ve haliyle bir yuvanın kurulmasına dair ilk adıma şahitlik ettikten sonra, 1991 tarihli “Hava Nasıl Oralarda” albümünde yer alan ve Ataol Behramoğlu’nun şiiri üzerine Mustafa Uysal’ın bestelediği “Ben Ölürsem Akşam Üstü Ölürüm” ile konser devam etti.

Dördüncü şarkı olan Aşık Mahzuni imzalı Boşu Boşuna’yı dinlemeden önce ufak bir hikaye bizleri bekliyordu: Edip Akbayram, Altın Mikrofon ödülü aldığı Kükredi Çimenler’i kırkbeşlik plağa kaydettikten sonra plağın arka yüzü için yaptığı araştırmalar sonucu bu şarkıyı belirler ve albümü yayımlamasından sonra Aşık Mahzuni ile tanışmak için Kahramanmaraş’a bağlı Afşin ilçesinin Berçenek köyüne gider. Bu şarkısı için plak şirketinden rica ettiği ve içinde ne kadar olduğunu hala bilmediği bir miktar para olan zarfı emeğe duyduğu saygının bir karşılığı olarak Aşık Mahzuni’ye teslim eder. Aşık Mahzuni’nin verdiği cevabı da tarihe not düşelim: “Ya Edip kardeş, sen benim bu kötü şarkımı ne güzel yapmışsın. İlk kez bir türkümden para kazandım” (telif hakkı, yasalar, yönetmelikler yerine aslında azıcık düşünceli olmak ve saygı göstermek her şeyi çözmeye yetiyor da artıyor sanki). Konsere klavyesiyle de eşlik eden Volkan Şanda’nın uzun ve yüreklere işleyen saksafon solosu ile başlayan şarkıyla iç dünyalarımızda birçok şeyi sorguladıktan sonra, 1972 senesinde idam edilen Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş’e adanan Can Yücel şiiri Mare Nostrum’un üzerine Mazlum Çimen’in yaptığı beste olan Aşk Olsun Sana Çocuk’u dinledik. Bu şarkı gibi 1994 yılında bize ulaşan ve yine bir şiirden bestelenen Bekle Bizi İstanbul (şiir: Vedat Türkali, müzik: Onur Akın), büyük bir izleyici korosu eşliğinde tamamlandıktan sonra, 2007 yılında kaybettiğimiz ve Arapsaçı, Sarhoş Gibiyim gibi birçok bildiğimiz şarkının da bestecisi olan Özer Şenay’a ait Yarim Yarim (Sevdan İle Düştüm Yaban Ellere) de aynı koro ile seslendirildi.

1980’lerden 1990’lara kadar Edip Akbayram’a hem orkestrasında yer alarak destek olan hem de Akşamlar, Bebeğim, Gönlüm Senindir, Gurbet, Hakim Bey, Haneler, Hasretimdin (sadece beste), Her Şey Senin Uğruna, Senden Haber Yok ve Suçlayamazlar şarkılarını veren ve yine Nilüfer gibi birçok ismi de şarkılarıyla desteklemiş gitarist-mimar Adnan Ergil’e ait Hava Nasıl Oralarda’yı dinledikten sonra “insanın insana ihanet etse dahi türkülerin insana ihanet etmediğini” Edip Akbayram’ın cümlelerinden öğrendik. Konserin ilk yarısı, usta yorumcunun 12 Eylül 1980 sonrası mahkeme kararıyla 17 olan yaşı büyütülerek idam edilen ve o dönemin sembol isimlerinden birisi haline gelen Erdal Eren’e adanan Metris’in Önü (söz ve müzik: Mehmet Koç) ve 2014 yılında 56.yaş gününe haftalar kala kendi isteğiyle bizleri bırakan Hasan Hüseyin Demirel’e ait Seni Seven Öldü ile son buldu.

Ara bitip ikinci yarıya birçok yorumcu tarafından da seslendirilmiş Azerbaycan türküsü Yalgızam (söz: Resul Rıza, müzik: Tofik Guliyev) ile başladıktan sonra, Aşık Mahzuni’yi kaybettiğimiz 2002 yılında bizlere Edip Akbayram sesiyle ulaşan Merdo’yu ve Merdo’nun hazin hikayesini dinledik. Şarkı bitiminde değerlerimizin kıymetini şu sözlerle hatırladık: “Beethoven, Mozart, Rachmaninoff nasıl ki klasik müziğin ustaları ise, bizim de Beethoven’ımız, Mozart’ımız, Rachmaninoff’umuz Aşık Mahsuni’dir, Pir Sultan Abdal’dır, Nesimi’dir, Mevlana’dır, Neşet Ertaş’tır.”. Bu sözlerden sonra, Neşet Ertaş’ın Gönül Dağı türküsü bizlere eşlik ederken, Güzel Günler Göreceğiz (şiir: Nazım Hikmet, müzik: Alp Murat Alper) şarkısıyla coşku tüm salona yayıldı. Bu şarkıdan sonra ise konser orkestrasında vokalist olarak yer alan yorumcu Türkü Akbayram (aynı zamanda Edip Akbayram’ın kızı) acıklı bir Ege türküsü olan Ah Bir Ataş Ver’i ve Sevda Değil’i (söz: Ahmet Çuhacı, müzik: Zülfü Livaneli) yorumlayarak babasından ve dinleyicilerden alkışları ve tebrikleri kabul etti. Mazlum Çimen’in, 2 Temmuz 1993 Madımak Yangını’nda kaybettiği babası Nesimi Çimen için sözlerini yazıp bestelediği Gittin Gideli ile hüzünlendik, ancak sıradaki şarkı olan Murat Kalaycıoğlu’na ait Meydan Türküsü ile hüzünden sıyrılıp salonda onlarca kişinin kol kola halay çekmesi ve kalanların da yerlerinden bu şölene eşlik etmesinin coşkusu ile gecenin en unutulmaz dakikalarını yaşadık.

Son şarkı olan ve adeta marş haline gelmiş Aldırma Gönül (şiir: Sabahattin Ali, müzik: Kerem Güney - gerçek adıyla Yavuz Örten) yine koro halinde seslendirilmeden önce Edip Akbayram, şarkı aralarında anons ettiği orkestra üyelerinden eksik kalanları da tamamlayarak müziğin bir ekip işi olduğunu vurguladı. Bu muhteşem akşamı yaşatan ve yaşayan müzisyenlerin isimlerini bu cümlelerden sonra not düşmemek olmaz: bas gitarda Zafer Şanlı, kemanda Müge Çakarlı, klavye ve saksafonda Volkan Şanda, vokalde Türkü Akbayram, nefesli çalgılarda (ney ve zurna) Turgay Güzelcan, bağlamada Yolcu Bilginç, davulda Yavuz Güney, elektrogitarda Bülent Ay.

Bis yapılıp Aldırma Gönül tekrar söylendikten ve konser resmen bittikten sonra salon şüphesiz şu duygularla doluydu: teknolojiye duyduğu sitemi, yurtdışında konser vermeye gittiğinde Moda’da ince belli bardakta çay içmeye duyduğu özlemi, Atatürk’e duyduğu saygıyı, ülkesine duyduğu sevgiyi, müziğe ve orkestra-solist işbirliğine verdiği değeri ve güzel günlere olan inancını bizlerle paylaşmasıyla şiir, söz, müzik, konferans karışımı benzersiz bir akşam yaşattı Edip Akbayram. Albüm kayıtlarından farksız sesiyle aslında neden 50 yıldır bizimle birlikte olduğunu da bir bakıma ispatladı.

Konferans demişken, hem Atatürk’ün hem de usta sanatçıların ve kaybettiğimiz gençlerin anılması esnasında arkadaki büyük ekranda tüm bu isimlerin fotoğraflarının yer alması ile adeta 1923-2019 arası Türkiye tarihi dersi aldık. Nice siyasetçilerin gelip geçtiği bu ülkede sanatçılardan alacak daha ne çok derslerimiz var acaba?

(Not: Bu yazı 4/11/2019 tarihi itibariyle hukuki koruma altına alınmıştır, sahibinden izinsiz alıntı yapılması ve kullanılması telif hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilecektir.)

3 yorum:

  1. Geceyi an be an yaşatmışsın Muratçığım,eline sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Bir tahminim olsa da kullanıcı ismi gözükmediği için emin olamıyorum, teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
  3. Abartmayın balon bir şarkıcı geçmişte yaptığı 2-3 şarkının ekmeğini yemekten bıkmadı

    YanıtlaSil