Bir
ve hatta iki kuşak önce hayatımıza girmiş müzisyenlerin defalarca tekrarlansa
dahi hınca hınç dolu konserlerinden bir tanesinin daha yakınımızda, Bostancı
Gösteri Merkezi’nde yapılacağını öğrendikten sonra, eşim Merve’yle birlikte
biletlerimizi alıp 2 Kasım 2019 Cumartesi akşamı saat 21:00’de başlayacak Edip
Akbayram konseri için konser alanına gecikmeden gittik.
Konser,
dinleyen herkesi yakalayacak kadar hızlı bir şekilde, Sandıkçı Şükrü’nün acı
biten hikayesini anlatan anonim bir şarkı olan ve Edip Akbayram’ın sesinden ilk
kez 1979 senesinde duyduğumuz Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz ile başladı. Şarkı
büyük alkışlarla tamamlandıktan sonra 20 aylık minik Lavin dedesine çiçek
vermek için sahneye çıktı ve sonrasında Edip Akbayram kendisini ilgili yerlere
gerekli göndermeleri yapacak şekilde, kısa bir tabirle tanıttı: “50 yıldır
sahne alan, 20 aylık torun sahibi bir sanatçı müsveddesiyim.”. Ardından da
hepimizi tebessüm ettirecek sözlerle gönüllerimizi okşadı: “dedeler ve nineler
çok iyi anlar, Lavin’in gelişi bize bu yaştan sonra aşkı hatırlattı.”. İkinci
şarkı, 1982 senesinde tanıştığımız Hasretinle Yandı Gönlüm (söz ve müzik:
Yalçın Tura) idi, bu şarkının bitiminden sonra sahnede sürpriz bir evlilik
teklifine ve haliyle bir yuvanın kurulmasına dair ilk adıma şahitlik ettikten
sonra, 1991 tarihli “Hava Nasıl Oralarda” albümünde yer alan ve Ataol
Behramoğlu’nun şiiri üzerine Mustafa Uysal’ın bestelediği “Ben Ölürsem Akşam
Üstü Ölürüm” ile konser devam etti.
Dördüncü
şarkı olan Aşık Mahzuni imzalı Boşu Boşuna’yı dinlemeden önce ufak bir hikaye
bizleri bekliyordu: Edip Akbayram, Altın Mikrofon ödülü aldığı Kükredi
Çimenler’i kırkbeşlik plağa kaydettikten sonra plağın arka yüzü için yaptığı araştırmalar
sonucu bu şarkıyı belirler ve albümü yayımlamasından sonra Aşık Mahzuni ile
tanışmak için Kahramanmaraş’a bağlı Afşin ilçesinin Berçenek köyüne gider. Bu
şarkısı için plak şirketinden rica ettiği ve içinde ne kadar olduğunu hala
bilmediği bir miktar para olan zarfı emeğe duyduğu saygının bir karşılığı
olarak Aşık Mahzuni’ye teslim eder. Aşık Mahzuni’nin verdiği cevabı da tarihe
not düşelim: “Ya Edip kardeş, sen benim bu kötü şarkımı ne güzel yapmışsın. İlk
kez bir türkümden para kazandım” (telif hakkı, yasalar, yönetmelikler yerine
aslında azıcık düşünceli olmak ve saygı göstermek her şeyi çözmeye yetiyor da
artıyor sanki). Konsere klavyesiyle de eşlik eden Volkan Şanda’nın uzun ve
yüreklere işleyen saksafon solosu ile başlayan şarkıyla iç dünyalarımızda
birçok şeyi sorguladıktan sonra, 1972 senesinde idam edilen Hüseyin İnan, Yusuf
Aslan ve Deniz Gezmiş’e adanan Can Yücel şiiri Mare Nostrum’un üzerine Mazlum
Çimen’in yaptığı beste olan Aşk Olsun Sana Çocuk’u dinledik. Bu şarkı gibi 1994
yılında bize ulaşan ve yine bir şiirden bestelenen Bekle Bizi İstanbul (şiir:
Vedat Türkali, müzik: Onur Akın), büyük bir izleyici korosu eşliğinde tamamlandıktan
sonra, 2007 yılında kaybettiğimiz ve Arapsaçı, Sarhoş Gibiyim gibi birçok
bildiğimiz şarkının da bestecisi olan Özer Şenay’a ait Yarim Yarim (Sevdan İle
Düştüm Yaban Ellere) de aynı koro ile seslendirildi.
1980’lerden
1990’lara kadar Edip Akbayram’a hem orkestrasında yer alarak destek olan hem de
Akşamlar, Bebeğim, Gönlüm Senindir, Gurbet, Hakim Bey, Haneler, Hasretimdin
(sadece beste), Her Şey Senin Uğruna, Senden Haber Yok ve Suçlayamazlar
şarkılarını veren ve yine Nilüfer gibi birçok ismi de şarkılarıyla desteklemiş
gitarist-mimar Adnan Ergil’e ait Hava Nasıl Oralarda’yı dinledikten sonra
“insanın insana ihanet etse dahi türkülerin insana ihanet etmediğini” Edip
Akbayram’ın cümlelerinden öğrendik. Konserin ilk yarısı, usta yorumcunun 12
Eylül 1980 sonrası mahkeme kararıyla 17 olan yaşı büyütülerek idam edilen ve o
dönemin sembol isimlerinden birisi haline gelen Erdal Eren’e adanan Metris’in
Önü (söz ve müzik: Mehmet Koç) ve 2014 yılında 56.yaş gününe haftalar kala
kendi isteğiyle bizleri bırakan Hasan Hüseyin Demirel’e ait Seni Seven Öldü ile
son buldu.
Ara
bitip ikinci yarıya birçok yorumcu tarafından da seslendirilmiş Azerbaycan
türküsü Yalgızam (söz: Resul Rıza, müzik: Tofik Guliyev) ile başladıktan sonra,
Aşık Mahzuni’yi kaybettiğimiz 2002 yılında bizlere Edip Akbayram sesiyle ulaşan
Merdo’yu ve Merdo’nun hazin hikayesini dinledik. Şarkı bitiminde değerlerimizin
kıymetini şu sözlerle hatırladık: “Beethoven, Mozart, Rachmaninoff nasıl ki
klasik müziğin ustaları ise, bizim de Beethoven’ımız, Mozart’ımız,
Rachmaninoff’umuz Aşık Mahsuni’dir, Pir Sultan Abdal’dır, Nesimi’dir, Mevlana’dır,
Neşet Ertaş’tır.”. Bu sözlerden sonra, Neşet Ertaş’ın Gönül Dağı türküsü
bizlere eşlik ederken, Güzel Günler Göreceğiz (şiir: Nazım Hikmet, müzik: Alp
Murat Alper) şarkısıyla coşku tüm salona yayıldı. Bu şarkıdan sonra ise konser
orkestrasında vokalist olarak yer alan yorumcu Türkü Akbayram (aynı zamanda
Edip Akbayram’ın kızı) acıklı bir Ege türküsü olan Ah Bir Ataş Ver’i ve Sevda
Değil’i (söz: Ahmet Çuhacı, müzik: Zülfü Livaneli) yorumlayarak babasından ve
dinleyicilerden alkışları ve tebrikleri kabul etti. Mazlum Çimen’in, 2 Temmuz
1993 Madımak Yangını’nda kaybettiği babası Nesimi Çimen için sözlerini yazıp
bestelediği Gittin Gideli ile hüzünlendik, ancak sıradaki şarkı olan Murat
Kalaycıoğlu’na ait Meydan Türküsü ile hüzünden sıyrılıp salonda onlarca kişinin
kol kola halay çekmesi ve kalanların da yerlerinden bu şölene eşlik etmesinin
coşkusu ile gecenin en unutulmaz dakikalarını yaşadık.
Son
şarkı olan ve adeta marş haline gelmiş Aldırma Gönül (şiir: Sabahattin Ali,
müzik: Kerem Güney - gerçek adıyla Yavuz Örten) yine koro halinde
seslendirilmeden önce Edip Akbayram, şarkı aralarında anons ettiği orkestra
üyelerinden eksik kalanları da tamamlayarak müziğin bir ekip işi olduğunu
vurguladı. Bu muhteşem akşamı yaşatan ve yaşayan müzisyenlerin isimlerini bu
cümlelerden sonra not düşmemek olmaz: bas gitarda Zafer Şanlı, kemanda Müge
Çakarlı, klavye ve saksafonda Volkan Şanda, vokalde Türkü Akbayram, nefesli
çalgılarda (ney ve zurna) Turgay Güzelcan, bağlamada Yolcu Bilginç, davulda
Yavuz Güney, elektrogitarda Bülent Ay.
Bis
yapılıp Aldırma Gönül tekrar söylendikten ve konser resmen bittikten sonra salon
şüphesiz şu duygularla doluydu: teknolojiye duyduğu sitemi, yurtdışında konser
vermeye gittiğinde Moda’da ince belli bardakta çay içmeye duyduğu özlemi,
Atatürk’e duyduğu saygıyı, ülkesine duyduğu sevgiyi, müziğe ve orkestra-solist
işbirliğine verdiği değeri ve güzel günlere olan inancını bizlerle
paylaşmasıyla şiir, söz, müzik, konferans karışımı benzersiz bir akşam yaşattı
Edip Akbayram. Albüm kayıtlarından farksız sesiyle aslında neden 50 yıldır
bizimle birlikte olduğunu da bir bakıma ispatladı.
Konferans
demişken, hem Atatürk’ün hem de usta sanatçıların ve kaybettiğimiz gençlerin
anılması esnasında arkadaki büyük ekranda tüm bu isimlerin fotoğraflarının yer
alması ile adeta 1923-2019 arası Türkiye tarihi dersi aldık. Nice siyasetçilerin
gelip geçtiği bu ülkede sanatçılardan alacak daha ne çok derslerimiz var acaba?
(Not: Bu yazı 4/11/2019 tarihi itibariyle hukuki koruma
altına alınmıştır, sahibinden izinsiz alıntı yapılması ve kullanılması telif
hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilecektir.)
Geceyi an be an yaşatmışsın Muratçığım,eline sağlık...
YanıtlaSilBir tahminim olsa da kullanıcı ismi gözükmediği için emin olamıyorum, teşekkür ederim :)
YanıtlaSilAbartmayın balon bir şarkıcı geçmişte yaptığı 2-3 şarkının ekmeğini yemekten bıkmadı
YanıtlaSil